top of page

Bir Kısa Yol Hikayesi

  • Yazarın fotoğrafı: harun gumuser
    harun gumuser
  • 28 Şub 2022
  • 5 dakikada okunur

Bir Kısa Yol Hikayesi


Kırklareli’nden İstanbul’a dönüş yolundayım. Kırklareli’nden yeni çıkmışım, yağmur çiselemeye başlamış. Aracımdaki benzinle 150 km giderim var, illaki otobanda bir benzin istasyonuna rastlarım diye düşünüyorum. Hızım yavaş, saatte 75 km, hem fazla yakmasın, hemde yolun tadını çıkarayım..


Eve 80 km kaldı. Aracım 55 km gidebileceğimi söylüyor(ışık daha yanmamış). Bir benzin istasyonunun yanından geçiyorum. Bakıyorum Bp. Çok içime sinmiyor, Opet olsaydı ya da en azından bir Türk petrolü. Bir sonraki istasyona 61 km. Petrole Girip girmemek arası kararsızım. Vazgeçiyorum, girmiyorum. Kafamda hemen bir hesap, illaki aracın içinde bir miktar daha gidecek benzin oluyordur, o da beni sonra ki durağa taşır, oradan alırım diyorum. Ama içimde yine de bir şüphe..


O 61 km bitmiyor, Çorluları, Çerkezköy organize sanayilerini geçiyorum, hızımı daha da düşürmüşüm, otobanda 70’le gidiyorum.. Yol iyice yokuşa bağladı.. 55 km giderim diyen aracın km’si birer ikişer hesapsız azalmaya başladı. Sanırım en fazla 30 km gitmişizdir ki, araçta 19 km gider yazmakta.. Ben hızımı daha da azalttım..En sağ şeritten, müziği, klimayı kapatmış vaziyette.


19 km giderim diyen araç, 2 km geçmediki göstergesi sıfıra düşüverdi. Bardaktan boşanırcasına yağmakta olan yağmur, ve içimde peyda olan bir tedirginlik..


Hemen önümde ki ilk çıkıştan çıkıyorum, Silivri Kapalı Cezaevi. Bir umuttur petrol arayışındayım, otobanda ki minumum hız sınırı olan 40 km’den az süratliyim, o kadar yavaş.


Silivri Cezaevine bakıyorum, iki koca minare. Bir umut ışığı yanıyor içimde, demek ki diyorum burası bir köy, bir mezra, illaki benzinlik vardır buralarda. İn cin geçmez yollardayım. Cezaevinin beyaz ışıklarından medet umar halim. Polis demirlikleri her yer, ve belli ki cami ya cezaevinin içinde yada kapısının yanıbaşında. Tıngır mıngır cezaevinin kapısına kadar gelip duruyorum. Biraz tedirgin iniyorum aracımdan. Güvenliklerin camları karartmalı, hangisine yöneliceğimi şaşırıyorum. Maksadım bir personele durumumu arz etmek. Ellerim başımın üstünde, ne yöne bakacağım, şaşırıyorum.


Bir sürgülü pencere açılıyor, bir el uzanıyor, yaklaşıyorum.


“Kusura bakmayın, aracımın benzini bitmek üzere, buralarda bir istasyon var mı, yardımcı olabilir misiniz”, diye soruyorum. Memur Bey gençten bir adam, “vallahi ben hiç araç kullanmıyorum, bilemiyorum o yüzden, belki Silivrinin girişinde bulabilirsiniz” diyor.


Sorularımı derinleştirmek üzereyim ama birkaç kişi yaklaşıyor bu kez güvenliğe, yanı başıma.. Onlar da bir şey soruyorlar Memur Bey’e. “Buralarda ulaşabilecekleri bir taksi var mıymış?”. Memur Bey onlara da olumlu bir yanıt veremiyor.


Dönüp bakıyorum, dört-beş kişiler..Az da değiller. Diyorum bende araç var ama benzin yok. “Silivri otogarına kadar gitsek yeter” diyorlar. “Hayır” diyorum, “yani tabi ki götürürdüm ama araçta o kadar benzin olduğunu sanmıyorum, yolda kalma ihtimalimiz çok yüksek”. “Olsun, kaldığı yerde iteriz. Sorma halimizi, bekliyoruz bu dağ başında, Kuş uçmaz kervan geçmez, seni Allah gönderdi,” diyorlar.


“Bakın” diyorum, “müşkül durumda olan benim, yardıma ihtiyacı olan da benim, belli ki sizinle de rastlantı eseri burada karşılaştık. Madem Silivriye kadar gitmeye mecburuz, buyrun birlikte gidelim..Ama yolda kalırsak, artık taksi filan çağırır bir çaresine bakarız..”. Herkes sevinçli, tam beş kişiler, biri yanıma oturuyor, kalan dört kişi arkaya.. sıkış, tıkış..


Geldiğim yöne dönmek üzere tam tur bir “U dönüşü” yapmaktayım ki, ne göreyim, caminin yanından giden bir yol, ve küçük bir tabela, Silivri…


“Buradan da mı gidiliyormuş Silivri’ye” diye sesli düşünüyorum. Yanımda oturan genç, “evet” diyor, “buradan yol var”.


“E hadi o zaman” diyor, bahtsız kaderime arkadaşlarınkini de ekliyor, çıkıyoruz yola..


Yine sessiz, ıssız yollar, yavaş yavaş gidiyoruz, muhtemel tarlalar arasından. Altı kişi olunca bu kez araçta, dışarısıda buz gibi soğuk, camlar buğulanıveriyor tabi. Önde ki iki camı açmaya kalmadan, arkadan bir şikayet geliyor, “rüzgar vuruyor, hasta olmayalım, kapatabilir miyiz lütfen..”


“Malum sebepten klimayı açmıyoruz ya” diyorum, o yüzden, bir taraf camı kapatıp diğer taraf camı açık bırakarak, gecenin karanlığında, uzunlar açık, kör topal ilerliyoruz..


Bu beş kişi nasıl mutlular, “Siz olmasaydınız biz bu yollarda yürümek zorunda kalacaktık, taksi de yok, ıpıssız da yollar..”


Diyorum “öyle hemen sevinmeyin, hâla gideceğiniz yere varmış sayılmayız, keza benzin bitti bitecek..”


“Biz bu akşam cezaevinden çıktık” diyorlar, hepsi birden. (Ben şok). “Oh, oh ne güzel, geçmiş olsun” diyorum. Onbir kişilermiş aslında, altısı bir taksi bulup dönmeyi başarmış, bunlarsa kalmışlar.


Ben Cezaevinden, cezaevi benden yardım umar vaziyette, buluşmuşuz anlaşılan..


(Yine de düşünüyorum da iyi ki gelmişim cezaevinin kapısına kadar. İyi ki de o arkadaşları almışım. Onlar olmasa, caminin yanından Silivri’ye çıkan o yolu bulamazdım.)


Hemencecik E5’ e bağlandık o yoldan, yine sağ şeritten giden en yavaş araç, biz.


Beş dakika sonra Petrol Ofisi’nin tabelasını gördüğümüz de, herkeste öyle bir sevinç ki, sormayın.. Ben bile yanımda ki kolları dövmelerle dolu gence, çak bir beşlik yapıyorum…


“Bp’ye girmeyeyim” diye düşündüğüm o andan sonra geçen yaklaşık bir saatte, yaşadığım duyguları tarif etmem imkansız.. 50 TL’ lik benzin alıyorum Petrol Ofisinde, on beş de bahşiş bırakıyorum pompacıya, Opet’e kadar gideriz umudundayım artık. Herkes rahatlamış. Bu ara aralarında para toplamışlar, taksiye verecekleri parayı bana vermeye çalışıyorlar. Onlara göre Allah göndermiş beni, almıyorum tabi, çünkü bana göre de Allah onları bana yol göstersinler diye gönderdi..


Sağımızdan, solumuzdan bir dünya benzin istasyonu geçiyor, istemediğin kadar. Yokken ne kıymetli, varken de her yerdeler..


Yanımda ki genç, Bostancı da oturuyormuş aslında ama kız arkadaşı Silivride’ymiş, o yüzden iniyor, polisin kendisini tam da yakaladığı üst geçitin altında..


Arkadakilerden biri öne geliyor, herkes daha bir rahatlıyor..


Neyse, az sonra bir Opet çıkıyor önümüze..Annemin aracı, şirket envanterinde olunca, araç tanıma sistemi yardımıyla, doluveriyor depo.. Araçtakiler inmişler bana da kola almışlar, bende onlara ve Opet çalışanlarına tadelle …


Artık bütün sorunlar ortadan kalktığına göre, birbirimiz tanımaya başlayabiliriz…


Hepsi de Bağcılar’da oturuyor. Bir şekilde de birbirlerini tanıyorlar. Ben de tekstilci olduğumu söyleyince: “Mühendis olduğunuza göre makinaya basmıyorsunuzdur?” diye soruyorlar, “ Bİ basmadığım o kaldı, ona da basmaya az kaldı..” diyorum, gülüyoruz..



Bu on bir arkadaşı da aynı gün için de almışlar, her birinin de yatar cezası varmış ama pandemiden dolayı yatırmıyorlarmış, aba altından sopayı göstermekmiş maksat…


Bir tanesinin adı Turan Erol. Soyismi ile ismini sürekli karıştırdıklarından canı çok sıkkın. Hele bir keresinde bir hastanede rezervasyonunu onaylattığı sekreter, kıkır kıkır gülmeye başlamış, ne oldu diye sormuş Turan, sizden önce ki kişinin ismi de Erol Turan’dı, şaşkınlığımızdan gülüyoruz demiş..


Karısının nafakasını 1 ay geciktirdiği için almış polis Turan’ı. İş yerini değiştirdiği için, yeni iş yerinde de sigortası yapılmadığından, normalde otomatik olarak hesabından çekilip karısına yatan para, yatmamış.. Karısının avukatı da suç duyurusunda bulunmuş ve yakalayıp götürmüşler..


Beş yıldır, ayrıldıkları andan bu yana yatırdığı nafakayı, bir ay geciktirdiği için bu durumda. İki de çocukları varmış, karısı onları da göstermiyormuş kendisine. “Asgari ücretle çalışan biriyim, yıllarca biriktirip kazandığım parayla aldığımız evde de karım oturuyor. Avukatına; -evi bırakayım kendisine, bitirelim bu davayı- diyorum.. Daha üstüne avukatlık masraflarını da ödememi istiyorlar…”


“Yeniden evlendim sonra, mutluyum şimdi, kısmet bu işler.. Nasıl biz sana, sen bize rastladıysan, kısmetine de rastlar” diyor “insan..”


Bir sonra ki Murat Özden..


Murat Özden’de 24 senelik evliliğini bitirmiş..Biri 8 diğeri 21 yaşında iki evladı var. Eşine nafaka ödemiyor, mahkeme sadece çocuk için bir ödeme çıkarmış. Çocuğunu, haber vermek koşuluyla 24 saatliğine istediği zaman görebiliyor. Eşi de nafaka talebinde bulunuyor ama Murat kabul etmiyor. Çocuklarla birlikte eşinin çalışmasının zor olacağını bilsede, “o en azından kızkardeşinin yanına çocukları bırakıp, çalışabilir” diyor, “ama benim bırakacak kimsem yok..”Kendini alkole vermiş. Tam olarak neden ceza aldığına gelince ; dört sene önce birine tokat atmış, tokat attığı kişinin avukatı da savcılıktan yazı çıkartmış ve 2800 TL’ye mahkum edilmiş. Bu cezayı ödemediği için hakkında yakalama kararı çıkartılmış, şaşkın.. Dört sene evvelki olayın, şu gün şu saatte karşısına çıkmasına anlam veremiyor…


Bir sonra ki Hüseyin Çelik. 4 sefer alkollü araç kullanmaktan cezalı. İlk seferinde ehliyetini kaptırıyor altı aylığına, ikincisinde 1 yıllığına, 3.sünde 2 yıllığına ve dördüncüsünde inatla aynı suçu işlemekten on yıllığına ehliyetine el konuluyor ve hapis cezası alıyor. Üstüne para cezaları da var. Hatta para cezasını ödemek için ihtiyacı olan birine bir “silah” satacağı gün, polise enseleniyor. Silah da gidiyor, Silahtan sebep yakalaması da gerçekleşiyor. Neden bu kadar içtiğine gelince; 6 ay önce 18 aylık bebeklerini kaybediyorlar. Ailenin 3. Evladı, Enes.. Kronik bir akciğer hastalığıyla dünyaya geliyor. Çapa, Cerrahpaşa, Bayrampaşa devlet hastanelerini dolaşıyorlar, çözüm olmuyor. En son Bayrampaşa da bir özel hastaneye yatırıyorlar ama bir buçuk ay sonra kaybediyorlar. 13 yaşında ve 6 yaşında iki evlatları daha var. Hayatla kavgalı lakin hayat hep galip..


Son arkadaşımız Nurullah Hallı.. Uyuşturucudan alınmış. Kullanıcı olsada, satıcı olarak fişlenmiş. Annesi ve babasıyla yaşıyor. Onlardan sorumlu olduğunun farkında ama uyuşturucu ve uyuşturucu kullanan arkadaşlarından kurtaramıyor kendini. Polis de sürekli ensesinde. Bir kısır döngü de çıkış arıyor.


Bakırköy’e kadar geliyoruz. Bağcılara dolmuş kalkıyormuş cadde üstünden. Hepsi birden iniyorlar.. İnerken Kırklareli’nden aldığım helvayı Nurullah’a veriyorum, annesine ve babasına hediye olarak götürmesi için.. Turan facebooktan beni ekliyor, arkadaş oluyoruz.. İniyorlar..


Fark ediyorum ki Silivriden bu yana yağmur yağmamış. Onlar indikten sonra cama çiselemeye başlayan yağmuru görünce..





 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
Bülbül Güle, Gül Bülbüle..

Gülün bülbüle, bülbülün güle aşkını, annemin duyduğu gibi, duyan var mı.. Annem anlatıyor : -Bir gün bağda, namaza durmak üzere,...

 
 
 

Comments


©2020 by Senyoksun. Proudly created with Wix.com

bottom of page